Derdi dökülen yapraklar değil, devrilen ağaçlar… Hayata yeni başlamış çevresini algılayabilenlerin ormanları ile ömrünün sonuna gelmiş yılları dünya toprağında geçenlerin hazanları arasında küçük bir gezinti yapalım beraber.
Bunları okuyacak kadar büyüdüysen, senin ormanında da yaşandı hepsi… En başa dönelim beraber ailemizi, çevremizi kendimizi tanımaya başladığımız dönemlere. Herkes etrafımızda hepsi tam, eksiksiz bir dünyayla tanışıyoruz. Tüm ağaçlar yerli yerinde anne, baba, kardeş ve diğer yakınlar. Gövdesi kalın dibi solmuş yapraklarla dolu ağaçlar büyüklerimiz. Fidanlar yaşıtlarımız, kardeşlerimiz. Daha uzaklarda ilerde tanışacağımız insanların ağaçları, onlar büyüdükçe görünür olmaya başlayacaklar.
Her geçen gün düşen bir yaprak ile artık onların neyi temsil ettiğini biliyoruz. Çevrede devrilmiş ağaçlar var ama anlayacak yaşta değiliz henüz. Sebebini biliyoruz ama hissedemiyoruz. Biz yeşermeden devrilenlerin sadece kuru gövdelerini görmek anlatamıyor kederini, yaşarken gölgesi nasıldı diğerleri anlatıyor sadece. Hayat ağaçların gölgesinde büyürken diğer fidanlarla eğlenirken dertsiz tasasız devam ediyor. Akan günler içinde ormanın gerçeğiyle ansız ve tatsız bir tanışma gerçekleşiyor. Güneş görünmemesi gereken bir noktadan sızarak yakmaya, cennetten kalma huzurun bir kısmını götürmeye başlıyor. Büyük bir beden, büyük bir gövde etrafında ki tüm ağaçlara çarpa çarpa yıkılıyor ve devri kapanıyor. Yıkılırken çıkan onca gürültünün ardından şimdi sessizlik. Devrilen en yakın arkadaşınızın dedesi belki. Yıkılırken çarparak dallarını kırdığı ağaçlar eşi çocukları ve kapattığı gökyüzünden artık hayatı görebileceğiniz bir boşluk bıraktı. Artık kırılan dalların sebebi ortaya çıktı. Devrilirken her bir ağaç, çıkan sesler ve sonrasında ki sessizlik bilindik. Şimdi her düşen yaprakta korkuyla bakıyoruz en yaşlı ağaçlarımıza, her rüzgar korkutuyor bizi. Her rüzgarın temsil ettiği hastalıklar yüreğimizi eziyor. Büyüyoruz.
Doğa dalları dallarına uygun olan en güzel ağacı yaklaştırıyor yamacına. Şimdi teklikten çıkma zamanı… Ormanın artık daha kalabalık, daha yeşil… Çift duran ağaçların dallarını birbirine yaslamasını ve destek almasının sebebini öğreniyorsun. Karışan dalların içerisnde mutluluğun tarifsiz.
Ve büyük bir gürültü ile senin ormanında ki atan devriliyor. Devrilirken dalları en çok kırılan eşi… Dayanamıyor ve peşinden devriliyor. Eksik kalan o koca boşluk yüreğini ezerken dallarının altında yaralarına merhem olacak bir fidan yeşeriyor. Senin parçan, senden can, çocuğun. O, gidenler kim bilmiyor, onun ormanı tastamam gördüğü kadarı hayatında, devrilenlerin hüznü olmadan en güzel cennete yeşeriyor. Onu gölgelemek için büyüyorsun, atalarının devrilirken açtığı boşluğu kapatmak için büyüyorsun, büyüdükçe güneşle, gerçeklerle tek başına mücadele etmeye, gerçeklerden sebep daha çok büyümeye başlıyorsun. Gidenler kalanlara yara, doğanlar yaralara merhem…
Devir eski devir değil artık, fidanların tohum verdi, arkadaşların eksildi, ailenden gidenler oldu, bazıları ormanında kayıp göremez oldun ve eskinin eksikleri ile özlemleri yüreğin ile beyninde hep bir hüzün savaşında… Ne zaman tamamlanacaksın?
Ormanın en heybetlileri içten içe hala fidan, hala çocuk… Artık yaslanacakları onları koruyacak büyükleri yokken, büyümek zorundalardı. Fidanları nasıl koruyacağını bilerek ama korunmayarak büyümek zorundasın. Üzüldüğünde bir annen yok artık, korktuğunda baban yok.
Devrilecek mi diye korkarak baktıklarını izlerken hayat beklemediğin bir yerden, devrilmez dediğin genç fidanlardan birini alıyor hayatından… Devrilirken sana değecek kadar büyük olmasa da kendiliğinden kırıyor dallarını, soluyorsun ama yinede soluyorsun. Eksikler üzerken seni fidanlarının tohumlarından bir fidan yeşermek için toprağı kabartıyor. Sen onu göremiyorsun o seni . Gövden çatırdıyor gürültü kıyamet kırıyorsun dalları, açıyorsun gökyüzünü diğerlerine ve düşüyorsun toprağa… Şimdi sadece sessizlik, geldiğin toprağa dönme vaktini öğrendin. Devrilen gövdene mana veremiyor yeni fidanlar, sen devrilen bütün ormanla, toprakta birsin. Bıraktıklarını eksilttin, görmeyenler senden habersiz, sen eksik kaldıklarına kavuştun, görmediklerinle tanıştın. Mahşer vakti en büyük ormanda toplanmayı bekleme vakti… Rabıta-ı Mevt misali…